Romanın başkişisi Mücellâ’nın hikayesinden ibaret değil anlatılanlar elbet. Mücella’nın annesi Neyyire Hanım, abisi Fahir ve mahalle komşuları.
Eski konak ve yalı hayatı da anlatılıyor tabii ki kitapta.
Apartmanlaşmaya yenik düşmüş bir şehrin trajik hikayesi de roman ayrı bir hava katıyor.
Darbe dönemlerinin halktaki yansımalarını da görmekteyiz eserde.
Mücella’nın abisi Fahir’in Almanya’ya iş bulmak için gitmesi ve bir daha Türkiye’ye dönmemesi, çocuklarını orada büyütmesi ve torunlarının da orada yaşaması, artık Alamanyalı olmaları da dönemin gerçeklerinden. Mücella’nın annesi Neyyire Hanım vefat etmesi üzerine Fahir’in Almanya’dan annesinin cenazesine yetişmemiş olsa da gelmesi ve Mücella’nın ona : “Abi artık dönmeyecek misiniz?” demesi üzerine Fahir’in : “Artık dönemeyiz.” demesi de eserine dokusunu oluşturan ayrı bir yön.
Gelin kaynana sorunları da işlenmekte eserde Neyyire Hanım ile Fahir’in karısı Keriman arasında. Neyyire Hanım: “ Ne sen benim cenazeme gel ne ben senin!” biçiminde özetlenebilecek ağır bir söz etmişti. Öldüğünde de gelmemişti zaten Keriman.
Romanın yüzüncü sayfalarına doğru Mücella’nın akıbetinin Halit Ziya Uşaklıgil’in hikayesi olan Ferhunde Kalfa gibi olacağı zehabına kapılmıştım. Sayfalar ilerledikçe bu yargım pekişmişti. Romanın son sayfalarına doğru Nazlıgül, Mücella’ya söylemişti Ferhunde Kalfa’ya ne kadar benzediğini.
Nazan Bekiroğlu, her zamanki gibi üslubunu burada da konuşturmuş. Etkileyici bir roman.
Yorumlar
Yorum Gönder