Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Aralık, 2021 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Karıncalar-Samim Kocagöz

 Kırlarda, Hermes’in oğlu Pan, dolaşıyordu. Binlerce yıldan beri gelip geçen binlerce Temmuz aylarından biriydi. Zaten yüzyıllarca önce İmparator Tiberinus’e, “Büyük Tanrı Pan öldü!” diyenler, yalan söylemiştir. O, tanrısal Ege’nin mavi kıyılarında, yeşil ormanlarında, bereketli toraklarında, kendisinden kaçıp durgun sularda saza dönen peri kızı Sirnikis’i hâlâ arar durur. Onun saz olan bedeninden yaptığı flütünü üflemekten yorulmaz. Bugün de Pan, sevgili yurdumuzun çam ormanlarının dallarında, yapraklarında inleyen rüzgârdır, kırlarında çın çın çınlayan doğanın sesidir. Pan, eskiden peri kızlarını kovalar, korkutur, kaçırırmış. Bugün, bu toprağın çocuklarının, kırlarda, tarlalarda çalışan insanlarının iki yakasında döner dolaşır. Çapadan beli ağrıyan, çift sürerken yorulan bu gidenlerin insanları, bir soluk almak için doğrulduklarında, gözlerini mavi göklere, beyaz bulutlara, yeşil ağaçlara kaldırır, Pan’ı ararlar, onun sesine kulak verirler. Ali Tosun da tarlaların arasındaki tozlu y

Yaşanmaz-Yusuf Atılgan

  YAŞANMAZ Kalk, kalk” diyordu biri, duyuyordum. Sol yanağım yanıyordu. Adamın vurduğu yanağımdı bu. Kolumdan tuttu kaldırdı. Gücün doğruldum. Beş altı kişi durmuş, bana bakıyorlardı. Bir de çocuk vardı. Tümünü gördüm bir bakışta. Gözleri şakıyordu. Geçen gün sucuk aldığım bakkalın gözleri geldi aklıma. Dayanamayacaktım; kahderici bir sıkıntı vardı içimde. Birden hatırladım. Eve varınca kendimi öldürecektim. Rahatladım. Dikilenlerden biri: - Sulanır mısın herifin karısına!.. dedi. - Yalan! dedim, kaygısızca. - Susun be! dedi. Ne var gülecek? Dağılsanıza siz. Üstümdeki tozları silkiyordu eliyle. Tanımadığım biriydi. Önce çocuk yürüdü; sonra ötekiler. İkimiz kaldık yalnız. Üstümdeki tozları silkiyordu boyuna. Yüzüm yanıyordu. - Ben Ali'yim, dedi. “Ali'ymiş.” - Bir Ali vardı Manisa'da… - Buralıyım ben, dedi. Şimdi sokaktan geçenler bana bakmıyorlardı. Yediğim yumruğu görmemişlerdi. - Eyvallah, dedim. Gidecektim. Kolumdan tuttu. - Olmaz. Kan var yüzünde. Şuracıkta odam, gel de

Okumak Deyince-Mehmet Kahraman

 Epey oldu, bir kitapçıdayım, yeni gelenlere bakıyorum. Bir de aradığım kitap var onun bulunmasını bekliyorum. Bir baba oğul da kitap arıyorlar. Muhtemelen MEB’in önerdiği 100 temel eserden bir kitabı. Bu arada oğlan kitaplar arasında dolaşıyor. Eline bir kitap aldı, baktı, evirdi çevirdi. Sonra babasının yanına gitti. Baba bu kitabı alalım mı dedi. Adam kitabı eline aldı bir önüne bir arkası baktı ve geri verdi. Okuyacaksan doğru dürüst şeyler oku. Git test çöz, ders çalış dedi. Çocuk boynu bükük kitabı yerine koydu. Koyduğu yere gidip kitaba baktım. Zarifoğlu’nun Motorlu Kuş’u. O an için kimin kitabı olursa olsun o kitap alınmayacaktı. Neden mi? Çünkü babanın okuma anlayışı belli. Ders çalış, test çöz. Bu aşamada kitap zararlı bir nesne. Çünkü çocuğun aklını çelecek ve onu derslerinden soğutacak. Aslında MEB tavsiye etmese ve öğretmenler zorlamasa diğer kitap da alınmayacak ama öğretmen zorladığı için alınıyor. Şimdi şunu düşünelim. Olay görgüsü geliştirilmemiş bu kısa hikâyede kimin

SAATLER-SABAHATTİN KUDRET AKSAL

Beyoğlu’nun ara sokaklarındaki lokantalardan birinde öğle yemeği yedim. Acele etmeden yürüyerek caddeye çıktım. Gözüm Parmakkapı durağının karşısında asılı saate kaydı. Biri beş geçiyor. Bir sinemanın iki buçuk matinesine gireceğim; gireceğim ya daha vakit var. Bugün, hiç olmazsa şimdi, o kadar kaygısızım ki. Bir düşüncem de yok, derdim de. Bana sorsalar şimdi, kendinden söz aç deseler, şaşırır kalırım. Ne derim? Şimdi yemek yedim derim, biraz sonra da sinemaya gireceğim. Başka bir şey söyleyemem. Bugün kaygılarının tümünü bir kenara atmış bir okul kaçağı gibiyim. Bir gün, on yedi, on sekiz yıl kadar önce bir gün, bir sabah erken, bilmiyorum nasıl bir özlemin kokusu burnumda, kendimi sokağa atmıştım. Uzun bir yolu yürümüş, köprüyü geçmiş, ver elini Gülhane Parkı demiştim. Sıranın birine oturmuş, kalın bir ağacın gövdesine bıçakla oyulmuş bir yüreğe saplı oka bakmıştım. Parkların kanepelerine, ağaçlara kazılan şu yüreğe saplı ok resimleri için düşündüklerimi anımsıyorum şimdi. Sevdayı t

Bir Çağın Otopsisi-Cemil Meriç

  Bir İktisatçının Tespitleri Önümde bir kitap duruyor: Alman Sosyalizm’i. Yazarı: Sombart. Eseri Fransızcaya çeviren: “Dünyanın bütün iktisatçılarını toplasanız, bir Sombart yapmaz” diyor. Ama “yalnız iktisatçı değil Sombart. Sosyolog, tarihçi, hatta  şair.” Birinci bölüm, ekonomi çağının eleştirisi. Sombart’a göre,kapitalist dönemin kötü yönü ne politikası, ne iktisadiyatı.  İnsan, mukaddeslerinden koparılmış,maddî hazlar peşinde koşmağa mahkûm edilmiştir. Suç, ne patronda, ne işçide, ne makinada… Çağdaşlarımıza böyle bir yaşayış tarzı kabul ettiren: Şeytan. Marksizm de, Kapitalizm de ekonomi çağının ürünü. Al birini vur ötekine. İkisi de insan dışı, ikisi de maddeci. Babil kulesinde yaşıyoruz Sombart’a göre. Avrupa insanı doğru yoldan uzaklaştı… Bir buçuk asırdır Avrupa’da ve Amerika’da olup bitenleri anlamak için Şeytan’ın gücüne inanmak lâzım. Gördüklerimizi Şeytan’ın işi diye vasıflandırmaktan başka çıkar yol yok. Mavera inancını yıktı  Şeytan. İnsanları kibirlerinden yakaladı. T

Kalbin Emirleri-Nurettin Topçu

 Bizde gizlenmiş bir Allah sesi var; ona kalp diyoruz. Onun yapısı ar­zu ve haset olan etle, zulüm ve kuvvet olan kemikten başkadır. Onla­ra büsbütün yabancı olan kalp, çok kere aşk ve hayranlıktır. Her adımda acılara ulaştırdığı için hayata dost olur. Bunca acının da yetmediğini, elemin elem doğurmasından sarhoş olduğunu söyler. Bazan da o merhamettir. Aklın nefretle nisyana attığını, unutarak bir köşe­sinde kararttığını her yad edişte eriyen kalp değil midir? Geçmişte ya­şanan elemlerle aziz ve rahim olan da kalp değil midir? Akın dıştan tanıyanı içsel kaynaşma yaparak tanıyanla tanınanı aynı ışıkta birleş­tiren de kalptir. Pascal’ın dediği gibi, “kalbin öyle akılları var ki akıl onlardan hiç habersizdir.” Filhakika kalp ile tanıdıklarımızdan çoğu kere aklın haberi olmuyor. Akıl daha başlangıçta iken, kalp işini biti­riyor bile. Akıl bekliyor ki duyumlar alınsın, deliller toplansın, öncül­lerden sonuç çıkarılın. Tenkid harekete geçsin; tercihler yapılsın; gerçekle zaruretin üzerinde

Batı, Rasyonalizm ve Püritenizm-Cemil Meriç

Çağdaş Uygarlık Düzeyi Çağdaş Batı’nın ayırıcı vasfı rasyonalizasyon, Weber’e göre hayatın bütün bölgelerine sızan bir şeamet bu. İctimaî şuura  baskı yapan ölü bir ağırlık, karşı konmaz bir alın yazısı. Rasyonalite , kapitalizmin hem yaratıcısı hem eseri. Kapitalizmin ve bürokrasinin İnsanlık bir köleler topluluğu olmak tehlikesiyle karşı karşıya. Weber iki kutup arasında bocalar. Bir yanda muayyeniyetçi tarih felsefesi: insanlık önüne geçilmez bir yarış içindedir, bürokratlaşma yarışı, öte yanda büyük adamlardan medet uman bir hissilik. Weber, ilim adamı olarak, objektiftir: iktisadi ve içtimaî gelişmenin yolu değiştirilemez, insan olarak, inanca sığının bahtiyar bir zümre bu meşum kaderi değiştirecektir. Çağdaş tarihte kıyametler olmayacaktır diyemeyiz. Fakat bu tarih her adımda manâlı alternatifler sunan bir akıştan çok, bir yerinde sayıştır, içtimaî değişme, bir mahiyetçe değişmeler bütünü değil, görevlerin gittikçe ihtisaslaşması, insanlarla nesneler arasındaki münasebetlerin git

İnanmak ve Sevmek-Nurettin Topçu

 İnanmak, gerçek ve şahsi tanıyış, sevmekse gerçek yaşayış. İnanmayan bilmez, takit eder. o, ışığın başka kürelerden alan bir kör kandildir. Sevmeyenler, yaşamıyanlardır. Onlar ölü ruhlardır. Her an toprağından taze hayat fışkıran tarlanın üsttüne atılmış kuru kütüklerdir. Dünyamızın tadını onlar alamazlar, hayatın kudretini onlar bilemezler. Her kökünden bir inanış otu biten, her tarafına bir başka şevk saçılmış dünyamızda aşk ile inanışın terbiyesini en küçük yaştan itibaren almamış olan nesiller, bedbaht nesillerdir. Kainata hayranlıkla bakan, insanlara minnetle çevrilen çocuğu, inanış ve sevgi aşısı yapmadan hayata salanlar, dünyamızın ilk ve en gaddar zalimleridir. Sokak ortasında birbirleriyle dalaşıp tekmeleşen yavruları kayıtsız bakışlarla arkasında bırakarak hayat mücadelesi denen kızıl meydana koşan mahir menfaat atletleri, ihmallerinin neden cinayet olduğunu bilemediler. Zira onlar muhabbet kaynağı olması lazım gelen mabette bile menfaat dilendiler namütenahi aşk ile doluplu