Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Temmuz, 2019 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

MÜKEMMEL KOCA

Hayatı boyunca evlenmeden kalmış bir adam duymuştum. Ve doksan yaşında ölüm döşeğindeyken birisi ona, “Yaşamın boyunca evlenmedin fakat nedenini asla söylemedin artık ölüyorsun, en azından merakımızı dindir. Bir sır varsa şimdi söyleyebilirsin çünkü birazdan göçmüş olacaksın. Sırrın açığa çıkmış bile olsa sana bir zararı olamaz” dedi. "Evet, bir sır var. Ben evliliğe karşı değilim ama mükemmel bir kadın arıyordum. Aradım ve aradım ve tüm yaşamım kayıp gitti” dedi adam. Soruyu  soran “Fakat bu koca dünya üzerinde, milyonlarca insan var, onların yarısı kadın, bir tane mükemmel kadın bulamadın mı?” diye sordu. Ölmek üzere olan adamın gözlerinden yaşlar aktı. “Evet, bir tane buldum” dedi. Soruyu soran tamamıyla şoka uğramıştı. “O halde ne oldu? Niçin evlenmedin?” dedi. Ve yaşlı adam, “Fakat kadın mükemmel bir koca arıyordu.”

SABRIN SONU SELAMETTİR

İki sene önce eşim bir iftiraya uğradı. İşinden atıldı ve hapse girdi. Eşyamıza haciz geldi. Ev alıyorduk ödeyemeyince banka el koydu. Hayatımın en zor zamanlarıydı. O günler gitsin İnşallah bir daha geri gelmesin. Üç yaşından küçük iki çocukla biraz annemlerde biraz kaynanamlarda o kadar çok zor günler geçirdim ki ancak yaşayan bilir. Altı ay sonra eşim hapisten çıktı. Ben sonuna kadar inanıyorum eşim suçsuz ama kimse inanmadı. Günlerce iş aradı ama maalesef bulamadı. Ev ev üstüne yaşamak sanki bir azap. Her şeyimiz göze battı. Kaynanamlarda bir süre kaldık ama bize etmediğini bırakmadı. Oysa ben evin bütün işini yapıyor ve harçlığımı çıkarmak için patik örüp İnternet'ten satıyordum. İçtiğimiz çay kahve hatta çocukların sütü bile sorun oldu. Büyük bir kavga sonunda annemlere gittik. Bir süre kalınca bu sefer babam başladı eşime : _Kızıma torunlarıma bakıyorum bir de sana mı bakacağım diye. Eşim çıktı bende çocukları aldım peşinden gittim. Ucuz bir pansiyon bulduk orada

ÇOK GEÇ OLMADAN

Ertesi gün ameliyat olacağı için gündüzden bütün evi dipten bucaktan temizlemiş, pırıl pırıl yapıp duşunu almış ve biraz uyumak için yatağına uzanmıştı. Annesi bir kadının evi her zaman temiz olmalı temizlik diriye de ölüye de lazım derdi.  Annesi aklına gelince dudaklarına acı bir tebessüm gelip yerleşti ve içinden, haklısın canım annem bak ben de evimi temizledim ölürsem herkes evimi temiz görecek, yaşarsam da kendim evime gelip tertemiz oturacağım diye düşündü. Son zamanlarda hiç iyi değildi yemek yiyemiyor, hızla kilo kaybediyordu. Gittiği doktorlar, karaciğer kanserisin, mecburen ameliyat olman lazım demişlerdi. İlk önce kabul etmemiş, gittiği yere kadar demiş; ama ağrıları dayanılmaz olunca mecburen kabul etmişti. Oğluna üzülmesin diye kanser olduğunu söylememişti. Fidan elli iki yaşında adı gibi fidan bir kadındı. Babası başlık parasını çok istediği için çok sevdiği kocasıyla kaçarak evlenmiş, kaçarak evlendiği için de babası tarafından evlatlıktan reddedilmişti.  Kocas

BOSNALININ DRAMI

Hiçbir zaman izlemeye, dinlemeye dayanamadığım bir acıdır Bosna , h er zaman dünyanın en güçlü kadınları diye düşünmüşümdür Bosna kadınlarını...  10 yıl öncesi kadar Akdeniz Üniversitesinin bahçesinde oturuyor, tahlil sonuçlarımı bekliyordum.  12 yaşlarında bir çocuk kendinden oldukça büyük bir kadınla Boşnakça dilinde muhabbet ediyordu. Dikkatimi çekti. Tanıştık. O Bosnalı bayandan dinlediklerim hala yüreğimi yakar. "Köyümüze geldiler, eşimi ve iki oğlumu köyün diğer erkekleriyle birlikte götürdüler... 16 yaşındaki küçük oğlum Mustafa boynuma sarıldı. "Anne korkarım ama bir daha görüşemeyeceğiz. Bana iyice sarıl anne." dedi ve dediği gibi de iki oğlumu ve eşimi o geceden sonra bir daha canlı göremedim. Onlar gittikten sonra 15 yaşındaki kızımı zorla aldılar benden. Onu tecavüz kampına koymuşlar. Birkaç okulun bir arada olduğu bir yerde tam üç yıl boyunca iki binden fazla kadına orada tecavüz ettiler. Kızımı oradan kaçırmak için çok uğraştım. Onu oradan aldığımda

BİR AYAKKABI HİKÂYESİ

“Ayakkabıcı, yeni getirdiği malları vitrine yerleştirirken, sokaktaki bir çocuk onu seyretmekteydi. Okullar kapanmak üzere olduğundan, spor ayakkabılara rağbet fazlaydı. Gerçi mallar lüks sayılmazdı ama, küçük bir dükkân için yeterliydi. Onların en güzelini ön tarafa koyunca, çocuk vitrine doğru biraz daha yaklaştı. Fakat bir koltuk değneği kullanmaktaydı. Hem de güçlükle… Adam ona bir kez daha göz attı. Üstündeki pantolonun sol kısmı, dizinin alt kısmından sonra boştu. Bu yüzden de sağa sola uçuşuyordu. Çocuğun baktığı ayakkabılar, sanki onu kendinden geçirmişti. Bir müddet öyle durdu. Daldığı hülyadan çıkıp yola koyulduğunda, adam dükkândan dışarı firlayıp: –“Küçüüük!” diye seslendi. Ayakkabı almayı düşündün mü? Bu seneki modeller bir hârika! Çocuk, ona dönerek: –“Gerçekten çok güzeller!” diye tebessüm etti, ama benim bir bacağım doğuştan eksik. –“Bence önemli değil” diye atıldı adam. “Bu dünyada her şeyiyle tam insan yok ki! Kiminin eli eksik, kiminin bacağı, kiminin de

BİR GARİBİN DUASI

Mısırlı bir adamın kalp hastalığı vardı. Doktorlar hastalığının çok ağır olduğunu, ameliyatın yalnız yurt dışında yapılabileceğini söylediler. Adam zaman kaybetmeden Londra'ya gitti ve kendine iyi bir doktor buldu. Doktoru hastalığının ağır olduğunu ve ameliyat olursa da %1 yaşam şansı olduğunu söyledi. Adam ne yapacağını bilemedi. Düşündü taşındı ve doktora ameliyattan önce memleketine dönerek, vasiyetini yazacağını, işlerini yoluna koyarak on günün içinde geri geleceğini sö yledi. Adam memleketine geldi, on günün içinde düzene koydu her şeyi, yakınlarıyla helallaşıp evden ayrıldı. Yolu pazarın karşısından geçiyordu. Pazarda bir kasap etlerin kötü yerlerini ayırıp çöpe atıyordu. Bir taraftan da genç bir kadın kasabın çöpe attığı etleri topluyordu. Kadına yaklaştı, etlerin kötü kısımlarını neden çöpten topladığını sordu. Kadın utanarak beş çocuğu olduğunu, çocuklarının yalnız yılda bir kez Kurban Bayramı'nda et yediklerini söyledi. Adam duyduklarına çok üzülmüştü. Kas

Hüseyin Yılmaz'ın Başarı Hikayesi

İbretlik, örnek alınacak bir hikaye... Hikaye 1936 yılında Denizli'nin Acıpayam ilçesinde görevli öğretmenlerin pikniğe gitmeleriyle başlıyor. Öğretmenler pikn ik yaparken keçilerini otlatan küçük bir çoban çocukla karşılaşır. Çobanı yanlarına davet edip çay ikram ederler ve ismini sorarlar. Küçük çoban ürkek bir sesle cevap verir: Hüseyin... Hüseyin’e öğretmenler yanlarındaki gazeteyi verip okumasını isterler. O tarihlerde okuma yazma bilenlerin sayısı o kadar azdır ki... Okuma öğrenenlerin diplomaları bizzat valiler tarafından imzalanır... Hüseyin okuma bilmediği için gazeteyi eline almayı kabul etmez... Öğretmenler bu kez yaşını ve neden okula gitmediğini sorar... 12 diye cevap verir ve ekler: 3 yaşımda annemi kaybettim, 11'imde de babamı... Hüseyin ile süre sohbet eden öğretmenler, çocuğun aslında çok zeki olduğunun farkına varırlar. Mutlaka okuması gerektiğini tembih ederler... Hüseyin, karşılaştığı öğretmenlerin verdiği destek ve heyecanla Denizli’de