Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Mayıs, 2020 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

BAYRAM TEBRİĞİ-HİKÂYE

Aziz Nesin'in bu bayram tebriği hikayesini kahkaha atmadan okuyabilecek misiniz bakalım? "1965 senesiydi.İşe gireli henüz iki hafta olmuştu. Bir genel müdürlük, özel kalem müdürünün yardımcısıydım. Bayrama on gün kala, müdürüm hastalandı ve rapor aldı. Ertesi gün genel müdür beni odasına çağırdı. -Buyrun efendim. -Tebrik kartları hazır mı evladım? -Hangi tebrik kartları efendim? -Eyvahlar olsun, Şükrü sana söylemedi mi? Bayram geldi, tebrik kartı göndermeli. Şimdiye çoktan postaya vermiş olmamız gerekirdi. -Hiç haberim olmadı efendim -Hemen, hemen hemen ! Yarına istiyorum üç bin adet kartı sabaha kadar yaz ve postaya ver. -Emredersiniz efendim! dedim ve odadan çıktım. Ancak üç bin adet bayram tebrik kartını tek tek nasıl yazacağım? Genel müdür, kartların çini mürekkeple ve güzel bir yazıyla yazılmasını isterdi. Üç bin adet kartın iki bin tanesini makamca kendinden aşağıda olanlara şu şekilde yazacaktım: "Bayramını kutlar, gözl

POTANSİYELİ ORTAYA ÇIKARMAK

Bir zamanlar bir krala Arabistan'dan iki tane doğan hediye edilir. Bunlar kralın şimdiye dek gördüğü en güzel kuş türü olan aladoğanlardır. Kral, bu değerli kuşları eğitmesi için onları doğancıbaşına verir. Aylar ayları kovalar ve bir gün doğancıbaşı kralın huzuruna gelip, doğanlardan bir tanesinin mükemmel bir şekilde çok yükseklerde süzülerek uçtuğunu, fakat diğerinin geldiği günden beri tünediği daldan kımıldamadığını söyler. Bunun üzerine kral, ülkenin her yerinden şif acılar ve büyücüler getirtip doğanı iyileştirmelerini emreder ama hiçbiri doğanı iyileştiremez. Kral daha sonra bu görevi saray çalışanlarına verir fakat ertesi gün baktığında doğan'da hala bir iyileşme gerçekleşmemiştir. Bildiği her yolu deneyen kral en sonunda şöyle düşünür: "Belki de bu problemin kaynağını anlayabilmesi için dağlık bölgeleri tanıyan birine ihtiyacım var," der. Böylece saray çalışanlarına emreder: "Gidin ve bana bir çiftçi bulun!" Ertesi sabah doğanı göklerde uçar

OĞLUM-HİkÂYE

Bu öykümü özel çocukları olan dünyanın en özel en fedakar annelerine armağan ediyorum. Sevgimle... OĞLUM Doktorun muayenehanesinden çıktığımızda, şu an da olduğu gibi gözlerimden yaşlar süzülüyordu. Eşim, çocuğumuzda bir tuhaflık var dediğimde, bana kızıp, küfrettiği gibi, doktora küfretmeye başladı. “Aslan gibi oğlumu, neden psikiyatra götüreyim” diye söylenip, durdu. O yıllar, Sivas’ta çocuk psikiyatrı değil, psikiyatr bile yoktu. Mahmut’umu, Ankara’ya bir psikiyatra götürmek için, babasını ikna edebildim. Nasıl ikna edebildiğimi ne düşünmek, ne de söylemek istiyorum. Ankara’da, çocuk psikiyatrının teşhis koyması çok uzun sürmedi. Gözlerime baktı, “Mahmut otistik” dedi. Otistik… Otizm ne ola… Otistik ne ola… İlacı… Nasıl ilacı olmaz… Vardır bir ilacı… Yok mu? Peki, kaç yaşında geçer… Hiç geçmez mi… Ben iyi bir annemiyim… Babasına yazıklar mı olsun… Olsun be doktor, babasına yazıklar olsun, nasıl anladın ki bunları… Mahmut’umun sırtında dayak

GİTMEK YA DA KALMAK

GİTMEK YA DA KALMAK Kalmak mıdır insanı gitmeye zorlayan yada gitmek midir insanı kalmaya zorlayan ? Bazen bedenin olduğun yerdedir de ruhun nerelere gitmiş? Yorulmasını bilmeyene gitmek, koşmak ne âlâ. Efendim, gitmeyi ya da kalmayı herkes anlatır,  anlatır da durur. Girmiştim,  gelmiştim,  gidememiştim, geri dönüş yapamamıştım,  anlatırlar. Ondan yazıyoruz işte bu yazıyı,  gidemeyenler yazar. Yazar kaldıkları yerde. Gönlümüz öteleri özler,  kafamızı kaldırırız semaya,  kaldırırız ki gözyaşı akmasın. Rahat nefes alabilelim. Hedefler var gidilmesi gereken,  tam o işe layık olduğumuzu düşündüğümüz, belki bu kişidir, belki bir hedeftir. Bazen uğruna bir ömür feda edeceğimiz, gitmemiz, yapmamız gereken şeyleri öyle olduğumuz yerden hayal ediyoruz. Ah bu engeller! Engeller, dağlar. Dağlar, bağırıyorum dağlara lâkin sesim yankılanıyor tekrar dağlardan kulağıma. Anlıyorum ki boşuna bağırmışım. Yine yeniden aynı sesi bana gönderiyorlar dağlar, engeller. Olsun, belki hayal etmek daha yak