Ana içeriğe atla

YEMEK DAVETİ


Bir adam eşine,
- Bu akşam yemeğe çıkalım mı?”diyor.
Eşi ise şöyle cevap veriyor:
- Hayır, bu akşam benim yerime git başka bir kadını yemeğe götür…
Düşünün, kadın,
- "Hayır ben seninle yemeğe çıkmayacağım, başka bir kadınla git."diyor.
Adam şaşırıyor ve diyor ki:
- Ben seni yemeğe çıkaracağım, sense bana başka bir kadınla gitmemi söylüyorsun, ben böyle biri miyim, sen bana hangi kadından söz ediyorsun?
Eşi,
- Annen, diyor.
...
Böyle bir anı düşünün.
Böyle bir anı hayal edebiliyor musunuz?
- Ben bu gün yemek teklifini reddediyorum. Yemeğe lütfen annenle git. Uzun zamandır anneni görmeye gitmedin, onunla vakit geçirmedin, yemek yemedin, bu yüzden annenle git...
...
Adamın adeta kanı donuyor. Karısının bu inceliği karşısında duyduğu minnet ve muhabbet dolu bir sesle
- Ne kadar iyisin, böyle düşündüğün için Allah senden razı olsun, diyor.
Sonra da hemen annesini arıyor.
- Anne hazırlan gelip seni arabayla alacağım, beraber dışarıda yemek yiyeceğiz, sonra da beraber biraz yürürüz...
Annesi duyduklarına inanamıyor! Hayretle,
- Gerçekten mi?” diyor.
Adam ,
- Evet anne bu akşam yemeği beraber yiyeceğiz, hadi ben geliyorum…
Bir saat kadar sonra birlikte bir restorandalar.
Kadın o kadar sevinçli ki… Bu akşam onun için sanki bir rüya gibiydi… Nerede ya da ne yedikleri önemli değildi. Sokakta bir kaldırımda bile oturup yemek yeseler onun için hiç fark etmeyecekti.
Onun için önemli olan şey, oğlunun onunla beraber olması, ona karşı bu kadar sevecen davranmasıydı.
Eşiyle çocuklarıyla ve işiyle meşgul olmasına rağmen oğlu annesini unutmamıştı.
Oğluyla beraber geçirdikleri bu akşam onun için hayatının en güzel akşamı olmuştu.
Eve dönerlerken oğlu annesine dedi ki,
- Anneciğim mutlu musun, bu yemek ve yürüyüş seni memnun etti mi?
Annesi,
- Evet çok çok güzeldi Allah senden razı olsun, dedi.
Oğlu, İnşallah bunu tekrar yapacağım diyecekti ki. Annesi sözünü kesti,
- Hayır İnşallah bir daha ki sefere ben seni davet edeceğim.
...
Aradan uzun bir zaman geçmişti.
Adam çok meşguldü. Bir türlü bir araya gelemediler ve bir süre sonra anne vefat etti. Oğlu çok üzgündü.
...
Bir zaman sonra, annesini yemeğe götürüşünün tam bir sene sonrası, aynı gün için gittikleri restorandan iki kişilik bir yemek daveti aldı.
Karısı ile birlikte, daha önce annesiyle yemek yedikleri aynı restorana gittiler. Yiyecekleri yemeğin hesabı da önceden ödenmişti.
Adam merakla sordu.
- Biz kimin davetlisiyiz?
Kendisine bir mektup verdiler, merakla açtı.
Mektupta şöyle yazıyordu.
Sevgili Oğlum,
Allah senden razı olsun. Beni buraya yemeğe getirdiğin akşam seni aynı yere davet edeceğime söz vermiştim. Ama sen o kadar meşguldün ki bunu yapabileceğim müsait bir zamanını yakalayamadım. İşte şimdi verdiğim bu sözü tutuyor seni ve değerli eşini yemeğe davet ediyorum. Allah sizden razı olsun”"".
...
Evet, öykü bu.
...
Şimdi size soruyorum.
Anneniz sağ mı?
Onunla beraber vakit geçirin.
Ona iyi davranın.
Onu kızdırmayın, üzmeyin.
Onlara karşı yaptığınız hatalar ve kötü davranışlar için af dileyin.
...
Bu davranış lütuf olmamalı ama günümüzde artık bu tür davranışlar anlam ve önemini yitirdiği için ve artık duyarsızlık duygusuzluk almış balını gidiyorken, hoşgörü kalmadığı için bu kadının yaptığı anne tarafından minnet ile ifade edilmesini geçtim ödüllendiriliyor...
...
Olması gereken hallerimize, insanda varolan erdemli duruşlara merhaba..

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Fuzuli'nin Gazelleri

GAZEL - 1 1. Dostum âlem seninçün ger olur düşmen bana Gam degil zira yetersin dost ancak sen bana 2. Aşka saldım ben beni pend almayıp bir dosttan Hiç düşmen eylemez anı kim ettim ben bana

OĞLUM-HİkÂYE

Bu öykümü özel çocukları olan dünyanın en özel en fedakar annelerine armağan ediyorum. Sevgimle... OĞLUM Doktorun muayenehanesinden çıktığımızda, şu an da olduğu gibi gözlerimden yaşlar süzülüyordu. Eşim, çocuğumuzda bir tuhaflık var dediğimde, bana kızıp, küfrettiği gibi, doktora küfretmeye başladı. “Aslan gibi oğlumu, neden psikiyatra götüreyim” diye söylenip, durdu. O yıllar, Sivas’ta çocuk psikiyatrı değil, psikiyatr bile yoktu. Mahmut’umu, Ankara’ya bir psikiyatra götürmek için, babasını ikna edebildim. Nasıl ikna edebildiğimi ne düşünmek, ne de söylemek istiyorum. Ankara’da, çocuk psikiyatrının teşhis koyması çok uzun sürmedi. Gözlerime baktı, “Mahmut otistik” dedi. Otistik… Otizm ne ola… Otistik ne ola… İlacı… Nasıl ilacı olmaz… Vardır bir ilacı… Yok mu? Peki, kaç yaşında geçer… Hiç geçmez mi… Ben iyi bir annemiyim… Babasına yazıklar mı olsun… Olsun be doktor, babasına yazıklar olsun, nasıl anladın ki bunları… Mahmut’umun sırtında dayak...