Ana içeriğe atla

BOSNALININ DRAMI


Hiçbir zaman izlemeye, dinlemeye dayanamadığım bir acıdır Bosna , her zaman dünyanın en güçlü kadınları diye düşünmüşümdür Bosna kadınlarını... 
10 yıl öncesi kadar Akdeniz Üniversitesinin bahçesinde oturuyor, tahlil sonuçlarımı bekliyordum. 
12 yaşlarında bir çocuk kendinden oldukça büyük bir kadınla Boşnakça dilinde muhabbet ediyordu. Dikkatimi çekti. Tanıştık. O Bosnalı bayandan dinlediklerim hala yüreğimi yakar.
"Köyümüze geldiler, eşimi ve iki oğlumu köyün diğer erkekleriyle birlikte götürdüler...
16 yaşındaki küçük oğlum Mustafa boynuma sarıldı. "Anne korkarım ama bir daha görüşemeyeceğiz. Bana iyice sarıl anne." dedi ve dediği gibi de iki oğlumu ve eşimi o geceden sonra bir daha canlı göremedim.
Onlar gittikten sonra 15 yaşındaki kızımı zorla aldılar benden. Onu tecavüz kampına koymuşlar.
Birkaç okulun bir arada olduğu bir yerde tam üç yıl boyunca iki binden fazla kadına orada tecavüz ettiler. Kızımı oradan kaçırmak için çok uğraştım.
Onu oradan aldığımda babasının kim olduğu belli olmayan bir bebek vardı kucağında.
Ve onun gibi tüm kadınların kucaklarında babası belli olmayan çocuklar vardı. O şerefsizlerden hamile kalan ve bebeği doğurmak istemeyen yüzlerce kadın ya canına kıydı ya da bebeği düşürmek isterken öldü.
Kocamın cenazesini iki kolu eksik bir şekilde toprağa verdim.
Küçük oğlum Mustafa'nın kafası hala bulunamadı, onu da o şekilde defnettim. Ama büyük oğlumun vücudundan hiç bir parça bulunamadı.
Ailemden tam 21 kişiyi Srebrenitsa'da kaybettim. Çoğunun vücutlarını bütün bir şekilde toprağa veremedik...
Şimdi kızımın karnından doğmuş olan ve babasının benim ailemi öldürenlerden biri olduğunu bildiğimiz bir çocuğa anneannelik yapıyorum. Bir çok kadın sokağa bıraktı bu çocukları ama ben ve kızım yapamadık. Kızım uzun yıllar psikolojik tedavi gördü ama rüyalarında gördüğü kabusları hiç bitmedi..." dedi... dedi... anlattı. Ben daha fazlasını yazamıyorum.
Bosna Avrupanın göbeğinde güya elit ve çağdaş ülkelerin bir araya gelip yaptığı zulümün adıdır Bosna...
O teyzenin son sözü de "Silahların bedenimizde açtığı yaraları sardık. Ama ruhumuzda açılan yaraları ancak kefen sarar artık" olmuştu...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Fuzuli'nin Gazelleri

GAZEL - 1 1. Dostum âlem seninçün ger olur düşmen bana Gam degil zira yetersin dost ancak sen bana 2. Aşka saldım ben beni pend almayıp bir dosttan Hiç düşmen eylemez anı kim ettim ben bana

OĞLUM-HİkÂYE

Bu öykümü özel çocukları olan dünyanın en özel en fedakar annelerine armağan ediyorum. Sevgimle... OĞLUM Doktorun muayenehanesinden çıktığımızda, şu an da olduğu gibi gözlerimden yaşlar süzülüyordu. Eşim, çocuğumuzda bir tuhaflık var dediğimde, bana kızıp, küfrettiği gibi, doktora küfretmeye başladı. “Aslan gibi oğlumu, neden psikiyatra götüreyim” diye söylenip, durdu. O yıllar, Sivas’ta çocuk psikiyatrı değil, psikiyatr bile yoktu. Mahmut’umu, Ankara’ya bir psikiyatra götürmek için, babasını ikna edebildim. Nasıl ikna edebildiğimi ne düşünmek, ne de söylemek istiyorum. Ankara’da, çocuk psikiyatrının teşhis koyması çok uzun sürmedi. Gözlerime baktı, “Mahmut otistik” dedi. Otistik… Otizm ne ola… Otistik ne ola… İlacı… Nasıl ilacı olmaz… Vardır bir ilacı… Yok mu? Peki, kaç yaşında geçer… Hiç geçmez mi… Ben iyi bir annemiyim… Babasına yazıklar mı olsun… Olsun be doktor, babasına yazıklar olsun, nasıl anladın ki bunları… Mahmut’umun sırtında dayak...